
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
TASAVVUFİ DÜŞÜNCEDE ALLAH VARLIK İLİŞKİSİ
İnsanoğlu, var olduğu günden beri insan, varlık ve Allah ilişkisine ilgi duymaktadır.
Bütün dinler, felsefi sistemler, genellikle bu ilişkiyi çözmeye ve anlatmaya çalışmaktadırlar.
Tasavvufi düşüncede de varlık konusu önemli bir yer işgal eder.
İslam'ın tevhit ilkesi, tasavvufta "vahdet ve birlik" anlayışını hayatın her safhasına
yayma sonucunu doğurmuştur. Varlığın "Bir" olan "Allah'ın ezeli oluşu, gerek vahiy
eseri olan ayetlerin ve gerekse kainat kitabındaki ayetlerin daima "Bir" i anlatması,
"varlıkta birlik" (Vahdet-i Vücud) anlayışını pekiştirmektedir. Dağınık ve değişik
düşüncelerin "Bir" e giden yolda insana perde olması, daima düşünceleri "Bir" e
indirmeyi gerekli kılmıştır.
Tasavvufi düşüncede Varlık birdir. O da Hakk'ın varlığından ibarettir. O'ndan
başka hakiki vücut sahibi bir varlık, "Ondan başka "kaim bi nefsihi" bir vücut mevcut
değildir. Diğer varlıkların vücudu, O'nun vücuduna nispetle yok hükmündedir. Çünkü,
onların vücutları onun varlığına bağlıdır. Eşyalar ve diğer varlıklar ise, O'nun görüntüleridir.
Dolayısıyla, eşyanın varlığı, gölgenin varlığı gibidir. Nasıl eşya olmadan gölge
olmazsa, onun varlığı olmadan, eşyanın varlığı düşünülemez. Onun vücudu yanında
eşya, eşyaya göre gölge gibi, yok mesabesindedir. Çünkü bu âlem ve eşya yokken O
vardı. Şu anda da var olan, sadece O’dur.
Vahdet-i Vücut anlayışında "birlik" bilgi ve düşüncededir. Hakk'ın dışında hiçbir
şeyin hakiki bir vücudu olmadığına inanır. Ancak, bu bilgi ve inanış, bir nazariye veya
akılla elde edilen bir sonuç olmayıp zikir ve manevi yükseliş sayesinde ruhi tecrübe ile elde edilir. Bunu manevi ve ruhi tecrübe dışında bir yolla bilmenin bir değeri yoktur.
Vahdet-i Vücut, tasavvufi düşünceye göre, kalbin manevi seyri sırasında meydana
gelir. Kaynağı, çokça ibadet etmektir. Mücahede, dünya zevklerinden uzak olup, zikre
devam gibi sebeplerle kalpte sevgi ve aşk meydana gelir. Bu suretle kalp, günahlardan arınarak Hakk'ın birçok sıfatına ayna olur. Bu esnada şiddetli sevgi ve aşk sebebiyle,gölgeleri Hakk'ın kendisi zannederek: "Ene'l Hak" demeye başlar. Hadisi kudsîde:"Kulum bana nafilelerle yaklaşır. Ta ki Ben onu severim. Ben onu sevince de onun görmesi, işitmesi, yürümesi, tutması Ben olurum. Kul Benimle görür, Benimle işitir, Benimle yürür, Benimle tutar." buyurulduğu şekilde kul, kendi fillerinin Hakk'ın fiilleri olduğunu idrak etmeye başlar. Tasavvuf ehli, vahdeti vücutla, Allah’ı ve onun eserlerini daha iyi kavradığına, eserlerdeki gizli anlam ve derinlikleri görebildiğine inanır.Tasavvufta, varlığın birliğini savunan ve Muhyiddin İbn Arabî tarafından sistemleştirilen öğreti, sadece Allah'ın varlığının zorunluluğu temeli üzerine kuruludur. Benimseyen mutasavvıflarca tevhidin en yüksek yorumu sayılan öğreti, diğer bazı mutasavvıflar tarafından birçok konuda eleştirilmiştir.
Vahdet-i vücut öğretisi, varlık hakkındaki temel düşünceye bağlı olarak dinlerin
birliği düşüncesini de içerir. Buna göre bütün dinler temelde birdir. Semavi ve beşeri
dinler arasında bir fark da yoktur. Çünkü bütün yaratıklar Allah'ın birer tecellisidir,
dolayısıyla tapınılan her varlıkta Allah'ın bir tecellisine ibadet edilmektedir. Böylece
insanlar gerçekte çeşitli suretlerde görünen tek bir Allah'a ibadet etmektedirler. Bu
düşünceye göre; "Doğu da batı da Allah'ındır. Nereye dönerseniz Allah'ın zatı oradadır"
(el-Bakara, 2/115) ayeti de buna delalet etmektedir.