
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
YESEVİLİK
1) AHMET YESEVİN'İN HAYATI :
Ahmet Yesevi Karahanlılar’ın hakimiyeti altındaki şehir ve bölgelerde dünyaya gelmiş ve bu bölgelerde yaşamıştır. Ahmet Yesevi, Çimkend şehrinin dogusunda yer alan Şahyer nehrinin küçük bir kolu olan Karasu çayı yakasındaki Sayram kasabasında dünyaya gelmiştir. İsficab ve Akşehir adıyla da anılan Sayram, zamanında önemli bir yerleşme merkeziydi. Halkını Türkler ve Acemler oluşturuyordu. Ahmet Yesevi’nin hangi tarihte doğduğu açık olarak bilinmemekle beraber 5. (11.yüzyıl) asrın ortalarına rastladığı tahmin edilmektedir.Ahmet’in babası şeyh İbrahim,Sayram’ın en ünlü şeyhlerindendi; halifelirinden Musa şeyhin kızı Ayşe Hatun’u almış ve bundan Gevher- Şehnaz adlı bir kızla ondan yaşça daha küçük olan Ahmet dünyaya gelmişti. Anaları daha önce ölmüş olacak ki Şeyh İbrahim’in vefatında yedi yaşında kalan kalan Ahmet’i ablasının vasiliği altında görüyoruz. Onun eğitimiyle ablası ilgilenmiştir. Ahmet Yesevi daha küçükken,bilmediğimiz bir sebeple Yesi’ye geldiği ve orada yerleştiği tahmin olunabilir. Arslan Baba’ nın onunla Yesi’de buluşması hakkındaki anane, bu cihetleri kuvvetlendiriyor. Ahmet’in ilk tahsil yıllarını Yesi’de geçirdigi muhtemeldir; çünkü onu gençken, tahsilini tamamlamak maksadıyla büyük İslam merkezi olan Buhara’ ya gelmiş görüyoruz. 12. Asırda Buhara, Karahanlıların siyasi hakimiyeti altında bulunuyordu; bununla beraber, Karahanlılar devrindeki siyasi ehemmiyetini kaybetmiş olan şehir, İslam ilminin Maveraünnehir’de en büyük merkezi olmak şöhretini saklamakta idi. Ahmet Yesevi böyle bir zamanda böyle bir çevreye geldi ve devrin en ileri gelen alim ve mutasavvuflarından Şeyh Yusuf Hemedani’ye intisap ederek, şahsiyeti onun nüfuzu altında teşekkül etti. Hoca Ahmet Yesevi,Yusuf Hemedani Buhara’da bulunurken - yahut diger bir rivayete göre Semerkand’da - ona intisap etmiş, sülük adabını, zahir ve batın ilimlerini ondan ögrenmiştir. Yusuf el Hemedani’nin1140’ta vefatı üzerine Abdullah-ı Berki (Beraki) ve Şeyh Hasan-ı Endaki’den sonra 1160’ ta Ahmet Yesevi, el Hemedani’nin üçüncü halifesi sıfatıyla irsat mevkine geçti. Ancak bir müddet sonra,vaktiyle şeyhinin verdiği bir işaret nedeniyle makamını Şeyh Abdülhalık-ı Gücdüvani’ye bırakarak Yesi’ye döndü. Ahmet Yesevi’nin sonradan makamını bırakarak neden Yesi’ye döndügü bilinmemektedir. Hoca Ahmet Yesevi Yesi’de uzun müddet yaşamayıp, dönmesinden hemen on sene sonra öldüğü düşünülmektedir.


Hoca Ahmet Yesevi vefat edinceye kadar hikmet başlığı altında müridlere etvar ve sülük adabını, sufiyane hakikatleri, tefsiye-i batın ahlakı ıslah lüzumunu, dini ananeleri o surette anlatıyor, bunlara dair Arapça ve Farsça dillerindeki başlıca ilimleri okuyamayanlara hikmetleriyle yol gösteriyordu. Ahmet Yesevi tıpkı mürşidi gibi Hanefi mezhebine bağlı bir fakih, bir şeriat alimi olduğundan şeriatla tarikatı daima kaynaştırdı, dini tekalite karşı dikkatsizliğin tarikat adabıyla uyuşamayacağını neşir ve telkine çalıştı.
2)DÜŞÜNCESİ VE ESERLERİ :
Gerek Divan-ı Hikmet adlı eseri gerekse kendinden bahseden kaynaklar tarandığında Hoca Ahmet Yesevi karşımıza bazen din bilgini bazen şair bazen nasihatçı ve bazen de melamet kisvesiyle çıkar. Ancak buna rağmen onun tek ve değişmez tarafı eğitimciliğidir. İnsanı eğitip onun mükemmel yanını ortaya çıkarmak yolunda birtakım becerilere sahip olması yönünde yönlendirmeyi gaye edinir. Yesevi bir tasavvuf adamıdır ama milli unsurlarla İslami unsurları yoğurmuş diğer söyleyişle dini hükümlerle tasavvufu dost edinmeyi bilmiştir. Ona göre dine dayanmayan bir tarikat batıldır.
Yesevi ahlakçıdır. Bir İslam ahlakçısıdır. Onun bu konudaki görüşleri haddini bilmek Allah’a ve insana saygı duymak ve geniş hoşgörü altında toplanabilir Topluma yön veren ve toplumu yöneten insanlara çok büyük önem verir. Alimler ilimlerine, hakimler hakka ve adalete göre karar vermezse cemiyet çöker devlet gider. Yesevi yardım etmeyi seven bir kişidir. Sultan Sencer kendisine yüklü bir hediye göndermiş, O hepsini fakirlere dağıtmıştır. Yesevi Allah’ı bilenler nefsine hakim olanlardır demektedir. Nefsine hakim olamayanların Allah ve tasavvuf hakkındaki sözlerinin pek fazla tesiri olmayacağı kanaatindedir. Yesevi’ye göre kendi kazandığı parayla geçinmeyip çalışmadan, üretmeden tüketenlerin kendilerine saygıları olmadığı gibi başkalarına da saygısı yoktur. Tasavvuf ehlinin mutlaka bir mesleği olmalıdır. Nitekim kendisi de hayatı boyunca bu ilkeye bağlı kalmış ve hayatını kaşık yontup satmakla kazanmıştır. Hikmetten:
Gönül vermez dünyaya, el uzatmaz harama
Hakkı seven aşıklar helalinden yemişler
Dünya benim diyenler, cihan malını alanlar
Herkes (akbaba) kuşu gibi olup o harama batmışlar
Molla, müftü olanlar, yalan fetva verenler
Akı kara kılanlar, cehenneme gitmişler
Kadı, imam olanlar, haksız dava kılanlar
Eşek gibi olarak yük altında kalmışlar
Rüşvet alan hakimler, haram alıp yiyenler
Parmağını dişleyip korkup durup kalmışlar
YESEVLİK,
TESİR SAHASI VE TAKİPÇİLERİ
GÜNÜMÜZDE YESEVİLİK ve
DAHA FAZLASI İÇİN;